16 Mayıs 2011 Pazartesi

DOĞA HARİKASI AKDENİZ

                                                                                                  
İşte Batık Kent Kekova
                                    

İşte Batık Kent Kekova

 
İşte Batık Kent Kekova
 BATIK ŞEHİR KEKOVA
2.Yyüzyılda Akdenizin batısında yaşayan güçlü depremler sonucunda sular altında kalan Likya'nın ticaret merkezi Kekova limanı, son yıllarda Turkiye'nin önemli turizim merkezi halina geldi.Bölgede denizin içinde likya tipi lahitler bullunmaktadır.
İşte Batık Kent Kekova
Yuzme ve dalışın yasak olduğu bölgeye yapılan dalışlar su altında kalan tarihi eserlerin büyük bölümünün yıkıldığı ve bir bölümünün ise akıntılar nedeniyle deniz kumu altında kaldığı görüldü. 
İşte Batık Kent Kekova
Kekokava adası kıyısında yaklaşık 30 metre açıkta ve 20 metre derinlikte yapılan incelemelerde ise yuzlerce amforanın, define avcıları tarafından kırldığı dikkat çekti.
İşte Batık Kent Kekova
Antalya'nın Demre ilçesi yakınlarındaki Kekova batık kenti, tarihi dokusu ve Akdeniz'in en temiz denizine sahip olması dolayısı ile her yıl yüz binlerce yerli ve yabancı turistin ilgisini çekiyor.
İşte Batık Kent Kekova
Bölgedeki Kaleköy tarihi dokusuyla turistlerin büyük ilgisini çekiyor.
İşte Batık Kent Kekova
Bölgedeki Kaleköy tarihi dokusuyla turistlerin büyük ilgisini çekiyor.

15 Mayıs 2011 Pazar

NOEL BABA KİLİSESİ



"Noel Baba Kilisesi" Demre'de bulunan, "Noel Baba" olduğuna inanılan Aziz Nicholaos'ın ölümü ile yapılan kilise. Noel Baba'nın ölümünden sonra bir süre burada yattığı daha sonra kemiklerinin İtalyan denizcilerce Bari'ye götürüldüğüne inanılır.
Noel Baba Kilisesi, Antalya’ya bağlı Kaş ile Finike arasındaki Demre ilçesinde bulunuyor. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Ötüken tarafından yürütülen kazı çalışmalarına Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Kayseri Erciyes Üniversitesi ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi gibi üniversitelerden öğretim üyeleri ve işçiler katılmıştır.

Noel Baba Kilisesinde bir odada bulunan mozaik taban kaplaması.

Kilisesinin girişinde soldaki ilk odacığın duvarında bulunan üç insan figürlü fresk.


MYRA


Myra’nın antik tiyatrosu ve arka plandaki uçurumda antik Likya nekropolünün kayalara oyulmuş mezarları.
Myra, günümüz Türkiye'sinde Antalya İli'nin Kale (Demre) ilçesinin yer aldığı bölgede bulunan antik bir Likya kentidir. Alacadağ, Akdağ (Massikytos) sırası ve Ege Denizi arasında Demre Çayı (Myros) tarafından taşınan toprakla oluşmuş verimli alüvyon ovasına kurulmuştur.



TARİHİ
Bazı araştırmacılar Myra'nın Arzawa'nın Mira'sı ile aynı yerleşim yeri olduğunu düşünse de kanıtlanmış böyle bir bağlantı yok. Myra Likya ittifakının (M.Ö. 16843) bir üyesi olmadan önce Myra ile ilgili ele geçirilmişdem yazılı bir kaynak yoktur; Strabo'ya (14:665) göre ittifakın en büyük kentlerinden biriydi.
Yunan halk kentin koruyucu tanrıçası olan Artemis Eleutheria'ya tapmışlardır. Zeus, Athena ve Tike'ye de tapılmıştır.
Likya ve Roma dönemlerine ait olan kentin harabelerinin çoğu alüvyon tortuların altındadır. Antik tiyatronun üstündeki dağda bulunan akropol büyük ölçüde tahrip olmuştur. Tiyatronun yakınında hamam ve bazilika olabilecek geç dönem kalıntıları görülmektedir. Açıkhava tiyatrosu 141 yılında bir depremde yıkılmış fakat daha sonra tekrar yapılmıştır.

Myra'da kaya mezarları.
Myra’da iki Likya nekropolü vardır, bunlar tiyatronun üzerindeki kayalıkta ve onun doğusunda nehir nekropolü olarak adlandırılan bölgede toplanmıştır. Kaya mezarlarının çoğu uzaktan büyük bir ev gibi görünürler, bazıları da tapınak şeklindedir. Nehir nekropolünün en dikkat çeken mezarı gezgin Charles Fellows'ın 1840 yılında kaya mezarlarını gördüğü zaman hala kırmızı, sarı, mavi ve mor renkleri seçebildiğini söylediği “Resimli Mezar”dır, günümüzde bu renkler görülemez sadece kırmızı ve mavi renklerden izler vardır. Bu mezarda diğer bir dikkat çeken şey gerçek ölçülerde kabartma şeklinde yapılmış on bir insan figürüdür.
Myralılar limanları Andriake'yi korsanların baskınlarına karşı korumak için nehrin ağzına zincir germişlerdi. Bu zincir M.Ö. 42'de Marcus Junius Brutus tarafından para toplamak amacıyla Myra'ya gönderilen komutan Lentulus Spinther tarafından şehre girilirken kırılmıştır.
Hıristiyanlığın ilk zamanlarında Myra Likya'nın metropolüydü. Aziz Pavlus M.S. 60'da Roma'ya giderken limanında gemi değiştirir. Günümüzde Noel Baba olarak da bilinen Aziz Nicholaos 4. yüzyılda Myra'nın piskoposluğunu yapıyordu. 408 ile 450 yılları arasında imparatorluğun başında olan II. Teodosius zamanında Aziz Nicholaos'ın Myra'da başpiskoposluk yaptığı ve Myra'nın Likya'nın başkenti olduğu bilinmektedir.

KUŞATMALAR

Myralı Aziz Nikolaos Üç Masumu Ölümden Kurtarıyor (Ilya Repin'in yağlı boya tablosu, 1888, Rus Devlet Müzesi).
809 yılındaki kuşatmanın ardından Myra Abbasi halifesi Harun Reşid'in emri altındaki birlikler tarafından ele geçirildi. Bu olayı takip eden yıllarda kent gerileme dönemine girdi. 1034 yılında Araplar tarafından denizden yapılan saldırılar sonucu Noel Baba Kilisesi zarar görmüştür. I. Aleksios Komnenos döneminin (10811118) başlarında, Myra bu kez Selçuklular tarafından ele geçirildi. Kargaşadan faydalanan Bari'li denizciler kilisedeki rahiplerin itirazlarına rağmen Aziz Nicholaos'nın kemiklerini 20 Nisan 1087 tarihinde alıp 9 Mayıs 1087 tarihinde Bari'ye getirdileR.

BATIK ŞEHİR KEKOVA
Kekova; Üçağız (Teimiusa) ve Kale (Simena) köylerinin karşısında uzanan 7.4 km. uzunluk ve yaklaşık 500 m. genişliğinde ince uzun bir adadır.

KAHRAMANMARAŞ'TAKİ TARİHİ EVLER

Besim Atalay'ın, (Maraş Tarihi ve Coğrafyası, İstanbul-1339, sahife-
156'da ki) eserinde "Maraş'ta alelekser [çoğunlukla) evler kerpiçten yapılır.,
üzerleri topraktır. Buraca kiremit istimali (kullanılması) Hıristiyanlara
mahsus gibidir. Yağmurlu zamanlarda damlar üzerinde bir faaliyettir başlar,
çoluk çocuk ellerine birer tahta parçası alarak damların kenarlarına (süvüksuyuk,
süük) vurmaya koyulurlar. Bunların çıkardığı şada afaki (ufukları)
doldurur. Bu ameliye bittikten sonra tahminen seksen ile seksen beş kilo
ağırlığında bulunan ve yerlilerce lov denilen üstüvani (silindir) bir taşın
yuvarlanması başlar. Yağmur altında bir saat kadar damlarda
yuvarlanmazsa evde oturmak kabil değildir. Havalar açık olduğu
zamanlarda çocukların en iyi oyun yeri dam üzerleridir. Bazen ezkaza
(kazara) taşı damdan yuvarlayarak aşağıya düşürürler ve müessif
kazalara sebebiyet verirler. Bir takım evlerde vardır ki, birinin avlusu
önündeki bir başka evin damını teşkil eder.
İslâm evlerinde helâ, gusülhane (çimecek, banyo, gusledecek yer)
yoktur Yalnız camilerin ittisalinde (bitişiğinde) abdest hanelerin yanında
umuma mahsus birer gusülhane vardır. Buralarda herkes suya girebilir.
Hemen her evde bir çeşme olduğundan ileri gelmiş olmalı ki gusülhane
yapmak zahmetini çekmiyorlar. Su dökünmek (gusletmek) iktiza eden
kimse, evdeki çeşmenin önüne oturuverir. Kış zamanlarında da bu yolda
hareket ederlermiş. Bu yüzden bir çok hastalıklar ve kazaların zuhur
etmekte olduğunu yerlilerden dinledim. Evlerde mutbah olmayıp yemeği
oturdukları odanın ocağında pişirirlermiş.
Maraş'ta en güzel binalar Hıristiyanlara ve bilhassa ecnebi misyonerlere
aittir. Kasabanın en mutena bir yerinde bulunan Frankisken rahiplerine ait
manastır ve kilise Abarabaşı kilisesidir. Abarabaşı kilisesi bu ucuz
memlekette on iki bin lira ile vücuda gelmiştir. Alman, İngiliz misyonerlerine
ait güzel mektepler vardır. Hele Amerikan misyonerlerine ait olan binalar
kasabanın en güzel... binalarıdır. "
Daha sonraki yıllarda şehrimizin evleri...
Maraş'ta ki evlerin yapısı zamanının ihtiyaçlarına göre tasarlanmıştır.
Evin önünde avlu bulunur. Dış giriş kapısı avludadır. Dış kapının özelliği iç
içe iki kapıdan oluşmasıdır. Büyük kapının içindeki küçük kapı insanların
kullandığı kapı, büyük kapı ise binek hayvanları ve diğer büyükbaş
hayvanların giriş ve çıkışında kullanılan kapıdır. Bu kapılara enikli kapı
denir. Avlu içinde büyük bir havuz bulunur. Havuz evdeki hayvanların
sulanmasında ve evin temizlik işlerinde kullanılır.
Evler genellikle iki katlıdır. Evin alt katı ahır, odunluk; evde hayvan
besleniyorsa samanlık ve sürekli kullanılmayan eşyaların konulduğu
bölümler bulunur. Ayrıca evin alt katında gizli bir bölüm vardır. Bu bölüme
mahzen denir. Mahzende kış aylan için hazırlanmış yiyecek maddeleri
muhafaza edilir. Savaş zamanlarında sığınak olarak da kullanılır. Mahzene
mutfaktan veya diğer odalardan bir kapı ile girilir.
Evin temeli taştan duvar ile yapılır. Taş temel üzerine kerpiç duvarlar
örülür. Kerpiç; toprak, saman su ile karıştırılarak hazırlanan çamurun
kalıplara dökülmesiyle hazırlanır. Dış duvarlar kalın olarak örüldüğünden
yazın evin içi serin kışında sıcak olur. Duvarların kalın ve dayanıklı olması
için çift örgü yapılır. Bir sıra düz bir sıra ters örülerek yapıldığından duvar
sağlam olur.
Eski evler yapılırken bir ma iki ma diye maa olarak yapılır. Yani evin
mekânları önceden ayrı ayrı yapılmaz, büyükçe iki bölüm yapılır. Daha
sonra maalar odalara ayrılır. İki maa arası çardak yapılır. Evin mekânlarının
hepsine çardaktan girip çıkılır. Çardağın ön kısmına sufa yapılır Sufa da
oturulur, yaz aylarında yatılır, evin günlük işleri yapılabilir.
Evin alt katı ahır olduğundan evin üst katında oturulur. Üst kata
çıkmak için çardağın altında bir merdiven bulunur. Merdivenle sofaya çıkılır,
evin diğer odalarına rahatlıkla ulaşılabilinir.
Abdesthane genellikle evin dışına yapılır. Avluda uygun bir yer varsa
avluya yapılır. Abdesthane kerpiçten veya tahtadan yapılır. Abdesthane
lâğımın ayağı ya bir kuyuya verilir, ya da yakınlarda dere veya bir su akıntısı
varsa oraya verilir.
Eski evlerde ocak iki tane olur. Büyük ocaklık ve küçük ocaklık. Büyük
ocaklıkta çamaşır yıkama, ekmek ve bayramlarda kömbe pişirme gibi işlerde
kullanılır. Küçük ocaklık ise günlük işlerde genellikle yemek yapımı ve
ısınma da kullanılır. Küçük ocaklığın ateşi hiç söndürülmez.
Evin bazı bölmeleri yapılırken kerpiç veya taş yerine çit duvarı yapılır.
Evin her hangi bir bölümündeki büyük mekânları küçük mekânlara
ayırırken yapılan duvar herhangi bir yük taşımayacağından çit duvarı
yapılacak yere belirli mesafelerde ince dikmeler yerleştirilir. Daha sonra yaş
çubuk ile (asma çubuğu) direkler arasına örülür ve üzeri çamurla sıvanır.
Evin döşemesinin yükünü duvarlar ve açıkta kalan kısımlarının
yükünü de direkler taşımaktadır. Yani binanın düşey yüklerini duvarlar ve
direkler taşımaktadır.
Evin tablasının yükünü mertekler taşımakta mertekler tabladan
aldıkları yükü duvarları ve kirişlere aktarmaktadır. Mertekler ve kirişler
yatay yük taşıyıcı elamanlardır.
Eski evlerde pencereler küçük yapılırlardı. Çünkü binayı duvarlar
taşıdığı ve bina yığma yapı olduğu için pencere açıklığı ne kadar fazla olursa
duvarların taşıyacağı yük o kadar fazla olacaktır.
Eski evlerde odalara ve evin bazı yerlerine taa denilen gömme dolap
şeklinde yapılan bölmeler bulunmaktadır. Taa duvar örülürken duvar
genişliğine göre gerekli görülen yerlere bırakılmış duvar içi bölmeleridir. Taa
evde günlük kullanılan aletlerin muhafaza edildiği yerlerdir.
Eski evlerde odaların hepsinde abdest ve gusledecek caa adı verilen
yerler bulunurdu. Odanın uygun bir köşesine fazla geniş olmayan, evin
dışına doğru bir eyimle suyu dışarı akıtacak şekilde yerden az yükseklikte
yapılmış yerlerdir.
Attın yün ettin, depdin keçe ettin, sivrilttin börk ettin, gey başına git işine.

ALANYA KALESİ

Alanya Kalesi, Antalya'nın ilçesi Alanya'nın simgelerinden biri olan kale. Denizden 250 metreye kadar yükselen yarımada üzerinde bulunur. Surlarının uzunluğu 6.5 kilometreyi bulur.





Sur
Kandeleri adıyla da bilinen Alanya yarımadasındaki yerleşim, Helenistik döneme kadar inmekle birlikte günümüze kalan tarihi dokusu 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. Kale, 1221 yılında kenti alıp yeniden inşa ettiren Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır. Kalenin 83 kulesi ve 140 burcu vardır. Ortaçağda surların içine yerleşmiş kentin su gereksinimi sağlamak üzere 1200'e yakın sarnıç yapılmıştır. Sarnıçların bir kısmı günümüzde de kullanılmaktadır. Surlar, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu'nu inerek Tophane ve Tersane'yi geçip Kızılkule'de son bulacak şekilde inşa edilmiştir.

TARİHİ
Romalı korsan Tryhos'un savaşçıları tarafından MÖ 2. yüzyılda Korakesion adıyla kuruldu. Doğu Akdeniz'deki korsan faaliyetlerinden rahatsız olan Romalılar, kaleyi MÖ 64-65 yıllarında ele geçirdiler. Kale ve etraf›ndaki yerleşim, 1217-18 yıllarında I. Alaeddin Keykubad tarafından Selçuklu ülkesine katıldı Sonra sırasıyla Karamanoğulları, Memlükler idaresine geçmiş, son olarak da Kanuni Sultan Süleyman taraf›ndan fethedilmştİR.
Kaleden Liman Görüntüsü
Yarımadanın zirvesinde açık alan müzesi olarak değerlendirilen İçkale bulunmaktadır. Sultan Alaeddin Keykubad sarayını burada yaptırmıştır. Kalede yerleşim günümüzde de sürmektedir. Taşıt trafiğine açıktır. Yürüyerek ise yaklaşık 1 saatte çıkılabilir.


PERGE ANTİK KENTİ

Perge


Antalya'nın 18 km. doğusunda Düden ve Aksu akarsuları arasında kurulmuştur. Antalya'dan
Alanya yönüne giden yolda Aksu'dan kuzeye dönülür ve 2 km. sonra Perge'ye ulaşılır. Deniz
kıyısında bulunmadığı için korsanların baskı ve yağmalarından uzak kalmıştır. Bu nedenle
gelişme sürecinde duraklamalar görülmez. Kuruluşu İ.Ö. 1200 yılındadır. İ.S. 334 yılında
Side gibi Perge de Büyük İskender ile antlaşma yapmıştır. Böylece kent savaşmamış, yakılıp
yıkılmamıştır. Helen, Roma ve Bizans dönemini yaşamıştır. 15000 kişilik tiyatrosu İ.S II.
26
yüzyılda yapılmıştır. (Şekil 3.25) Roma dönemi boyunca çeşitli onarımlar ve değişiklikler
geçirmiştir.

KIZKALESİ

Erdemli'nin önemli turizm merkezi olan Kızkalesi, Erdemli'ye 23, Mersin'e 60 km mesafededir. Özellikle yaz aylarında büyük bir canlılığın yaşandığı kasabaya, ulaşım minibüslerle sağlanmaktadır. Kasabada taşıma kooperatifi olduğu için ulaşım problemi yoktur. Günün her anında Mersin ve Silifke'ye ulaşmak mümkündür. Buranın tarihi adı Korykos'tur.
Kızkalesi, tarih içinde Selevkoslar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Ermeniler, Fransızların (Kıbrıs Krallığı), Karamanlılar ve Osmanlılar'ın hakimiyetinde kalmış önemli bir yerleşim bölgesidir. Yapılan ilk kazılarda buraya ilk yerleşimin MÖ. 4. yüzyıla ait olduğunu gösteriyor. Ünlü tarihçi Herodot, bu şehri Georges adında Kıbrıslı bir prensin kurduğunu yazar. Milattan sonra 72 yılında Roma hakimiyetine giren Kızkalesi, 450 yıl Roma yönetimine bağlı kalmıştır. Bu dönemde zeytincilikte büyük bir gelişme göstermiş ve zeytin yağı ihraç merkezi olmuştur. Bizanslılar döneminde Arap saldırılarına karşı çevresi surlarla çevrilmiştir. Daha sonra burası Selçuklular'ın ve Kilikya Ermeni Krallığı'nın eline geçmiştir. Ermeniler'in 14. yüzyılda artan Karamanoğlu saldırıları nedeniyle Kıbrıs Krallığı'na sattığı ve önemli bir ticaret limanı olan Kızkalesi, 1448 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından ele geçirilmiş ve yeniden imar edilmiştir. 1471'de Osmanlılar'ın eline geçen Kızkalesi bu dönemde önemini kaybetmeye başlamıştır. Cem Sultan, 1482 yılında, Rodos Şövalyeleri'nin yolladığı gemiye binmeden önce bir süre burada kalmıştır.
Kızkalesi'nde adım atılan her yer tarihi dokuya sahiptir. Bugün, Kızkalesi'ndeki ören yerlerinde kalelere, kiliselere, sarnıçlara, su kemerlerine, kaya mezarlarına, lahitlere, taş döşemeli yollara rastlanılmaktadır. Kıyıdaki kalenin 500 metre açığındaki küçük bir adacık üzerine kurulu kaleye, Kızkalesi denilmektedir. Son yıllarda restore edilen Kızkalesi, sekiz kuleyle korunmuştur. Kalenin dış çevre uzunluğu 192 metredir.
Kızkalesi'nde eski dönemlerden kalma 4-5 tane kilise bulunmaktadır. Su kuyuları ve sarnıçların yanında, Lemas çayından su kemerleri ile getirilen sular, Kızkalesi'nin su ihtiyacını karşılamaktadır. Büyük kiliseye giden taş döşeli Kutsal Yol'da, yol boyunca dizilmiş irili ufaklı lahitler görenleri hayrete düşürmektedir.
Kızkalesi'nin 10 km kuzeyinde yer alan vadinin yükselen kayalık yamacına oyulmuş ve Adamkayalar adı verilen insan kabartmaları bulunmaktadır. Dönemin yönetici ve soylularını simgeleyen kabartmalardaki figürlerde, kimi elinde üzüm salkımı, kimi kanepeye uzanmış haldedir. Roma döneminden kalma toplam 13 tablodan oluşan Adamkayalar, Şeytanderesi'ne hakim bir yerdedir.
Yaklaşık 1500 haneden oluşan Kızkalesi'nin nüfusu 8139'dur (2000 yılı nüfus sayımına göre). Yaz mevsimi geldiğinde yazlık nüfusu 30000 civarına çıkmaktadır. Kızkalesi bugün Mersin ve Erdemli turizminin sembolü haline gelmiştir. Yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çeken kaleye, kıyıdan balıkçı motorları ile geçilmektedir. Yaz mevsiminde büyük bir turizm yoğunluğu yaşanan Kızkalesi'nde 15000 yatak kapasitesi vardır. Mevcut turizm tesislerinden bütün yıl boyunca faydalanmak mümkündür. Kızkalesi'nde yerli ve yabacı turistlerin güvenle girebileceği biri 300 metre, diğeri de 1200 metre uzunluğunda iki plaj vardır. Kızkalesi, yerli ve yabancı turistlerin güvenle tatil yapabilecekleri bir yer haline gelmiştir. Eğlence ve alışveriş merkezleriyle dikkatleri çekmektedir. Yaz sezonunda kasabada yapılan kültür, turizm ve spor festivalleri kasabaya canlılık getirmektedir.
Yerli halkının büyük kısmı Ayaş Türkmenleri tarafından oluşturulmuştur. Türkmenler konar-göçer hayattan yerleşik hayata geçmişler ve çiftçilikle uğraşmışlardır. Yaz mevsimi geldiği zaman Avgadı ve Akpınar(Pınarbaşı) yaylalarına çıkarlar. İçme suyu problemi olmayan Kızkalesi kasabasında, sulama suyu Lemas çayından cazibe yoluyla getirilmektedir. Bu su yeterli olmadığı için sondaj kuyuları ve kuyulardan da istifade edilmektedir. Kasabada halk geçimini tarım ve turizmden sağlamaktadır. Hayvancılık artık can çekişmektedir.
1992 yılına kadar köy iken aynı yıl içerisinde kasaba statüsüne alınmış ve belediyelik olmuştur. Kızkalesi kasabası, Merkez, Toroslar, Akdeniz ve Mavideniz olmak üzere dört mahalleden oluşmuştur.
Sağlık ocağı bulunan kasabada iki eczane mevcuttur. Acil 112'de merkez durumdadır. Kasabada bir cami, bir ilköğretim okulu, PTT şubesi, polis karakolu, jandarma karakolu vardır.
Kızkalesi'nde Akdeniz iklimi hüküm sürer. Konar-göçer hayatı yaşayan Yörükler ise (özellikle Sarıkeçili Yörükleri) kış mevsimini kasaba ve çevresinde geçirirler. Tarımda yetiştirilen ürünerin başında domates, salatalık, fasulye, marul, ıspanak, kayısı ve narenciye başta gelmektedir. Seralardan çok açıkta sebzecilik yapmak gelişmiştir. Yaylalara çıkan Yörükler yaylalarda da sebze yetiştiriciliği ile uğraşmaktadırlar.
Kızkalesi, Mersin'in en popüler tatil merkezidir. Adını aldığı kale, deniz içerisinde olup karadan 200mt. uzaklıktadır. Deniz kalesi dışında bir de deniz kalesi ile aynı paralel de karakalesi yer almaktadır. Kızkalesi ile ilgili bir çok hikaye olmakla birlikte koyun stratejik konumu nedeniyle saldırılara karşı önlem amacıyla denizkalesinin yapıldığı bu kalenin saldırıya karşı ilk savunma noktası olması ve ardından kara kalesininde savunma için desteği amaçlanmıştır.

SİLİFKE-CENNET,CEHENNEM


Silifke-Mersin karayolunda, Silifke’den 21 km. ileride, Narlıkuyu Köyü’nün ve oradaki körfezin yanındadır. Körfezin yanında İ.S.4.yüzyıldan kalma bir Roma hamamının mozaikli tabanını koruyup, sergileyen “Narlıkuyu Mozaik Müzesi” bulunmaktadır. Kuzeyde yer alan Cennet-Cehennem obrukları yöredeki diğer bir çok obruk gibi antik dönemde kutsal konumdadır. Obruklar, doğal çöküntülerle oluşmuş, dik yamaçlı, çok büyük ve derin çukurlardır. Narlıkuyu’da ana yoldan kuzeye ayrılan kıvrımlı yolun 2 km ötesinde önce antik bir kentin kalıntılarına sonra Zeus Tapınağına ve çok tanrılı inanca göre kutsal sayılan bu iki obruğa ve mağaralara rastlanır.
Bu yöredeki Korykos kenti, adını Korykos Burnundan almıştır. Kent, Korykos Burnu üzerinde ve anakaranın bitişik yöresine yayıldığından bir kıyı kentidir. Korykos kentinin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte hellenistik çağda, bergama krallarından birinin kenti kurduğu sanılmaktadır. Kent, Roma İmparatorluğunun egemenliği döneminde önem kazanmış, ancak altın çağını erken Hıristiyanlık döneminde (Geç Roma, Erken Bizans) yaşamıştır.
Bu bölgeden günümüze gelebilen kalıntılar şunlardır:

Zeus Tapınağı Zeus Tapınağı Cennet çöküğünün güney ucunda yer alır. İlk yapı evresi Hellenistik dönemde yapılmış Dor düzeninde, sütunlarla çevrili olmayan bir tapınak niteliğindedir. Bu tapınak Zeus’un Typhon’a karşı kazandığı zaferin bir simgesi olarak onun onuruna yapılmıştır. Tapınağın kuzey duvarının doğuya bakan düz köşe devşirme taşlara Hellenistik ve Roma dönemlerinde görev yapmış 130 din adamının adları kazınmıştır. Tapınak, hıristiyanlık döneminde bütünüyle yıkılıp yerine bazilika planlı bir kilise yapılmıştır. Bu yeni yapının kuzey duvarı tapınağın kendi duvarının taşlarının yeniden kullanılmasıyla oluşturulmuştur, üstelik yapım sırasında yazılı taşlardan ikisinin baş aşağı konulduğu saptanmıştır. Tapınağın güney duvarı tümüyle kaldırılmıştır. Kaldırılan bu duvarın taşlarıyla kilisenin batısındaki giriş yerinin üç kapılı iç duvarı yapılmışsa da şimdi burası yıkık durumdadır.

Cennet Çöküğü Cennet Çöküğü antik çağda Korykos Mağara’sı diye anılan ve her biri kayalık, geniş ve çukurdan oluşan iki doğa harikasından biridir. Çöküğün doğu kenarında, yaklaşık orta bölümden başlayan bir yolla kayalara gelişi güzel oyulmuş 450 basamakla çöküğün en ucuna kadar gidilebilir. Oval planlı mağara 200X90x70 m. boyutlarındadır. Mağaranın hemen girişindeki Meryem Ana Kilisesinden sonra çökük mağaranın içine 200 m sokulur.

Meryem Ana Kilisesi Cennet Çöküğünün içerisinde, çok tanrılı dönem tapınma yeri olan mağaranın tam ağzında bir kilise inşa edilmiştir. Kilisenin giriş kapısı üzerindeki dört satırlık yazıttan, bu kilisenin Paulus adında dindar bir şahıs tarafından Meryem Ana adına yaptırılmış olduğu anlaşılmaktadır. Kiliseyi yeterince koruyan üzerindeki kaya uzantısından dolayı yapının çatıya gereksinimi olmamıştır. Bununla birlikte, kilisenin doğusundaki apsis ile buna bitişik iki yan oda birer kubbe ile örtülmüştür. İ.S.12. yy.da apsisin kubbesi ve iç duvarları freskler ile süslenmiştir. Bugün konusunun ne olduğu açıkça anlaşılamıyacak derecede yıpranmış olan bu fresk aslında İsa’yı ve yanında havarilerini göstermektedir. Yapının kuzey ve güney duvarlarında birer sıra kemerli küçük pencere vardır. Kilise tarih olarak dışarıda bulunan tapınaktan dönme bazilika ile aynı dönemde yani en geç İ.S.5. yüzyılda en erken 6. yüzyıla tarihlenmektedir. Yapının kilise olarak ne zamana kadar kullanıldığı saptanamamıştır.

Cehennem Çöküğü Cennet Çöküğünün 300 m güneybatısında yer alan 200 m uzunluğundaki mağara sayısız dikit ve sarkıtlarıyla yörenin doğal güzellikleri arasına girmektedir.
Mitolojide, Olympos’lu tanrılar ile Titanlar arasında çıkan savaşta bu devler yenilir ve tanrıların başı Zeus’un buyruğuyla yerin derinliklerinde tutsak edilir. Toprak ana Gaia torunları olan Titanların intikamını Zeus’tan almak için bir ejder doğurur. İşte bu Typhon gövdesi kabuklarla örtülü, her bir gözü ateş püskürten, geçtiği yeri yakıp yıkan bir yaratıktır. Typhon Zeus’la bir savaşa tutuşur ve büyük bir mücadele sonunda Typhon yenilir ve Zeus onu daha sonra Sicilya adasında Etna Yanardağına kapatmadan önce geçici olarak Cehennem kuyusunda tutar. Cehennem Kuyusu, cehennem ya da Arasat diye adlandırılan bu kuyu Cennet Çöküğünün 75 m kuzeyinde kayaların arasında bulunmaktadır. 128 m derinliğindeki çukura iniş yoktur. Öte yandan mağaranın mitolojide çok önemli yeri olması buranın Typhon’un yatağı olduğuna inanıldığından gelmektedir.

ASPENDOS
Aspendos veya Belkıs Antalya ili Serik ilçesinde bulunan Belkıs köyünde yer alan anfi tiyatrosuyla meşhur bir antik kenttir.
Aspendos, Serik ilçesinin 8 kilometre doğusunda, Köprüçayı'nın dağlık bölgesinden düzlüğe ulaştığı yerde M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş ve antik devrin mamur zengin kentlerinden biridir. Buradaki Tiyatro M.S. 2. yüzyılda Romalı'lar tarafından inşaa edilmiştir. Kent biri büyük, biri küçük iki tepe üzerine kurulmuştur.


Coğrafyacı Strabon ve Pamponrus Mela, Kentin Agruslularca kurulduğunu yazarlar. Bölgeye M.Ö. 1200'den sonra Yunan göçleri olmuştur oysa Aspendos adının kaynağı Rumlardan önceki yerli Anadolu dilidir. Önemli bir ticaret yolu üzerinde olduğu ve Köprüçay Irmağı ile limana bağlandığı için Aspendos, her çağda ele geçirilmek istenen kentler arasında yer almıştır.
Aspendos'un en önemli yapısı tiyatrosudur. Antik tiyatrolar arasında en iyi şekilde korunanarak gelmiş bir açık hava tiyatrosudur. Bu tiyatro Anadolu'daki Roma Tiyatrolarının günümüze sahnesi ile ulaşabilen en eski ve sağlam bir örneğidir. Mimarı Aspendos'lu Theodorus'un oğlu Zenon'dur. Antonius Piu zamanında yapımına başlanmış Marcus Aurelius zamanında tamamlanmıştır (138-164). Tiyatro, kentin yerli tanrıları ile imparator ailesine sunulmuştur.


Aspendos her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir ve birkaç sene öncesine kadar konserler ve aktiviteler için kullanılmaktaydı.

Bir de Aspendos Antik Tiyatrosunun küçük bir hikâyesi var. Aspendos kralının o zamanlar çok güzel bir kızı vardır ve herkes onla evlenmek ister. Fakat kral kimde karar kılacağını bilemediği için halka şöyle duyurur: kim halkımız, şehrimiz adına en yararlı ve güzel şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim. Bu durum üzerine de iki büyük eser çıkar bu iki eseri de iki ikiz kardeş ortaya koyar. Bu eserlerin birisi şehre kilometrelerce uzaktan, müthiş bir geometrik hesaplamanın sonucu olarak ortaya çıkarılıp inşa edilmiş kasabaya su getiren su kemerleri; diğeri ise orkestrasında yere metal para atıldığında en üst tarafından dahi o sesin duyulduğu dünyanın o zamanki ve günümüzün akustik olarak en iyi olan tiyatrosudur. mimarı da Zenon'dur. kral su kemerlerini gördükten sonra kızını su kemerlerini yapan mımara vermek ister fakat daha sonra da tiyatroya girdiğinde tiyatronun yukarı tarafında gezerken bir ses duyar. ses kralın kızını ben almalıyım onu bana vermeli der.bu akustiğe hayran kalan kral kızını büyük bir kılıçla ikiye ayırır ve kardeşlere verir.
OLİMPOS KENTİ
Olimpos , Antalya'ya 100km. uzaklıkta, Caretta Caretta kaplumbağalarının yavrulama alanı olduğundan sit alanı olarak korunan, genellikle üniversite öğrencilerinin ve sırtçantalı Turistlerin tercih ettiği tatil köyü. Ağaç evleri, çadır mekanı olarak kullanılabilecek açık alanları, Likya Yolu üzerinde bulunması önemli özellikleridir. Beydağları - Olimpos Sahil Milli Parkı sınırları içinde yer alır.









 

AKDENİZDE GEZİLECEK BAZI TARİHİ YERLER :)

Akdeniz bölgesinin tarihi yerlerinden bazıları:
  • Olimpos kenti
  • Aspendos
  • Silifke- Cennet, Cehennem
  • Kız Kalesi
  • Perge antik kenti
  • Antalya'da Roma döneminden kalma tiyatro, stadyum, kent kapıları, caddeler, agora ve hamamlar
  • Side antik kenti; Apollo Mabedi, agora, anıtsal çeşmeler, surlar ve liman kalıntıları
  • Antik Tiyatro, Side
  • Adana'da Seyhan nehri üzerinde İmparator Hadrian tarafından yaptırılan Taş Köprü
  • Alahan Manastırı – Mersin
  • Alanya Kalesi
  • Mamuriye Kalesi, Anamur
  • Antakya'da önceleri kilise olan Habib-Neccar Camii
  • Kahramanmaraş'ta tarihi evler


 
KESTEL GÖLÜ


Kestel Gölü, Akdeniz Bölgesi'nin batı bölümünde, Kestel Ovası'nda geçici bir göldür. Yüz ölçümü 24 km2'dir.


Kireçli (karstik) yerey içinde rastlanan, zaman zaman içinde su bulunan bazen de kuruyan bir göldür. Burada doğal kuyularla çekilen suların yer altı yollarıyla Antalya Körfezi'ne döküldüğü sanılmaktadır.

BURDUR GÖLÜ

Burdur Gölü, Göller Bölgesi göllerinden Burdur ve Isparta illeri arasında yer alan bir göldür. Burdur şehir merkezine çok yakındır. Koordinatları, 37°45' Kuzey, 30°12' Doğu'dur. Ortalama Göl alanı 23700 ha, rakımı 857 metredir. Güneybatısına doğru Burdur'un diğer göllerinden Salda Gölü ile Yarışlı Gölü vardır.


ACIGÖL


Acı Göl (Çardak Gölü), Afyonkarahisar ve Denizli il sınırları içerisinde bulunan ve Denizli’nin en büyük gölünün genel yüzölçümü 41,5 km²’dir. Bunun 20 km²'si Afyonkarahisar ilinin Başmakçı ve Dazkırı ilçeleri sınırları içerisinde bulunmaktadır. Derinliği ise 150 cm ile 210 cm arasında olan sıg bir göldür, yaz mevsiminde suyu azalır ve yer yer kurur. Göl suyu, çevresindeki dağların küçük derelerinden ve Gemiş su kaynağından beslenmektedir. Denizden yüksekliği 842 m'dir.
İsminden de anlaşılacağı gibi, canlı yaşamayan suyu acı olan gölden ihracaatı da yapılmakta olan sodyum sülfat[1] üretilmektedir. Gölün doğusunda bulunan dağlarda yırtıcı kuşlar ile turna, yaban ördeği, yaban kazı ve flâmingo gibi göçmen kuşlar bulunmaktadır.



Denizli’nin Çardak ilçesinde bulunan Acıgöl ülkemizin tek, dünyanın ise ikinci büyük ve temiz, doğal sodyum potansiyeline sahip kapalı bir havzasıdır. Ülkemizdeki sodyum sülfatın % 98’i doğal kaynaklardan temin edilmektedir. Bunun % 90’ını Denizli'deki Acıgöl’den sağlanmaktadır. Dünyanın en temiz (saf ve toksit madde içermeyen) sodyum sülfatını doğal halde alarak kullanabilmekteyiz. Bu durum büyük bir ekonomik kazançtır. Kağıt, cam, deterjan, tekstil vb. sanayilerin ana girdisi olarak kullanılan sodyum sülfatın tamamı kendi kaynaklarımızdan karşılanabilmektedir. Göl yatağında jips ve tuz katmanları, tuzlu su ortamında oluşan mikroorganizmalar ve yataktaki sülfür bakterilerince ayrıştırılarak mirabilit cevheri şeklinde sodyum sülfat oluşmaktadır. Acıgöl yapay olarak oluşturulamayacak bir doğal değer olup B Sınıfı Sulak Alan olarak koruma altına alınmıştır.

AMİK GÖLÜ
AMİK GÖLÜ Akdeniz bölgesinde Amik Ovasının çukur kesiminde bulunan bir göl. 100 kilometrekarelik olan yüzölçümü, suyunun dışarıya akıtılması sonucunda küçülerek son yapılan ölçümlerde 60 km2ye düşmüştür. Deniz seviyesinden yüksekliği 81 metredir. Derinliği azdır. Suyun azaldığı ve çoğaldığı zaman arasında su seviyesi 2 m fark eder. Etrafı düz ve bataklıktır. Ocak-Nisan arası göl ve bataklık genişler. Yazın daralır, hemen hemen yok olur.